1. Anasayfa
  2. Gezi Rehberi

Maviyle Yeşilin Dansı: Karadeniz Yaylalarında Rüya Gibi Bir Yolculuk

Maviyle Yeşilin Dansı: Karadeniz Yaylalarında Rüya Gibi Bir Yolculuk
Maviyle Yeşilin Dansı: Karadeniz Yaylalarında Rüya Gibi Bir Yolculuk
0

Maviyle Yeşilin Dansı: Karadeniz Yaylalarında Rüya Gibi Bir Yolculuk

Karadeniz’in serin rüzgârlarını yüzünüzde hissedip bulutların arasında yürüdüğünüz o an var ya… İşte yaylalarda geçen bir yolculuğun tarifi tam olarak budur. Maviyle yeşilin birbirine karıştığı, sisin her sabah yamaçlara ince bir örtü gibi serildiği, insanın nefes alışını bile değiştiren büyülü bir coğrafya. Bu yolculuğa çıktığınızda zamanın biraz daha yavaş aktığını, doğanın sizi kendi ritmine çektiğini fark edersiniz. Belki de Karadeniz’i bu kadar özel kılan şey tam olarak budur: insanı kendi iç sesine döndüren bir huzur.

Yaylaların Sabaha Karşı Sessiz Mucizesi

Karadeniz yaylalarında sabahlar, şehir hayatında asla rastlayamayacağınız bir dinginlikle başlar. Güneş, bulutların arasından önce çekingen bir ışık sızdırır; ardından dağların üzerine yayılır. Çimenlerin üzerindeki çiğ taneleri parıldarken, kuş sesleri yavaş yavaş uyanır. Bu atmosferde bir fincan çay içmek bile adeta bir meditasyon gibidir.

Sabahın erken saatlerinde yayla yollarında yürürken kendinizi başka bir dünyaya geçmiş gibi hissedebilirsiniz. Temiz hava, kesintisiz bir sessizlik ve huzurun derinden gelen sesi… Sanki doğa size kimseye anlatmadığı bir hikâye fısıldıyormuş gibi.

Her Yaylanın Ayrı Bir Kimliği Var

Karadeniz coğrafyasında sayısız yayla bulunsa da, her birinin insanın içine işleyen farklı bir ruhu vardır.
Rize’nin Pokut ve Sal yaylaları bulutların üzerine kurulu masalsı bir dünya gibiyken, Ayder’in sıcak kaplıcaları ve yemyeşil ormanları daha yumuşak bir atmosfer sunar.
Trabzon’daki Hıdırnebi Yaylası daha hareketli, daha sosyal bir ortam arayanlara göredir.
Artvin yaylaları ise daha vahşi, daha bakir, daha özgür.

Her yaylada hissedilen ortak şey ise doğanın hiçbir zaman acele etmemesi… Burada insanlar da onun ritmine ayak uydurur. Koşturmaca yok, gürültü yok; sadece yaşamın en sade hâli.

Yayla Yaşamının Sıcaklığı

Karadeniz yaylalarını özel yapan sadece manzaralar değildir. İnsanların misafirperverliği, samimiyeti ve doğallığı da yolculuğun en unutulmaz parçalarından biridir.

Yaylada yaşayan bir aile sizi küçük bir sohbete davet edebilir, el açması mısır ekmeği ikram edebilir, hatta bazen hiç tanımadığınız hâlde sofralarına buyur edebilirler. Bu topraklarda “misafir kapının bereketidir” anlayışı hâlâ varlığını sürdürüyor. Yolculuğunuz boyunca duyacağınız içtenlik, belki de uzun zamandır hissetmediğiniz bir insan sıcaklığını içinize işler.

Maviyle Yeşilin Aynı Anda Sahne Aldığı Anlar

Yaylaların belki de en büyüleyici yönü, denizle aynı kadraja girebildiğiniz o eşsiz noktalardır. Yükseklerde, sisin arasından bir anda Karadeniz’in mavisini görmek, insana hayatta bazı şeylerin kelimelerle açıklanamayacak kadar güzel olduğunu hatırlatır.

Bir de sis dansı vardır ki… Bir anda vadiden yükselen beyaz sis bulutları, yaylanın üzerine doğru sürüklenir. Önce her şeyi sarar, sonra yine ağır ağır dağılır. Bu doğal gösteriyi izlerken zamanın durduğunu sanırsınız.

Lezzetlerle Tamamlanan Bir Serüven

Karadeniz’e gidip de yöresel tatları denemeden dönmek olmaz. Yaylada yapılan kuymak, taptaze tereyağının kokusuyla insanı kendine çeker. Mısır ekmeğinin tadı bile yüksekte bir başka olur. Yöresel peynirler, karalahana çorbası, fırın sütlaç… Yolculuğun her molası aslında bir küçük ziyafettir.

Yolculuğun İçinizde Bıraktığı İz

Karadeniz yaylalarından döndüğünüzde sadece fotoğraflarınız değişmez. İçinizde bir yerlere dokunan bir tazelik, bir dinginlik ve yenilenme hissi kalır. Bazen şehirde yorulduğunuzu fark etmezsiniz, ta ki böyle bir yolculuk ruhunuzu hafifletene kadar.

Karadeniz yaylaları, doğanın insanı iyileştiren yüzünü gösteren en güçlü örneklerden biridir. Maviyle yeşilin dans ettiği bu coğrafyada her adım, her manzara, her nefes aslında bir hatıra olur. Bir kere gidenin neden tekrar tekrar dönmek istediğini anlamak hiç zor değil.